22 Ocak 2015 Perşembe

Mısır Tarlasının Verdiği Mesaj-2

5 ay sonra…

Büyük şehir seyahatlerimden sonra tekrar buradayım. Mısır tarlasına dadanan o ördekler son bıraktığımda yumurtlamaya başlamıştı. Ancak geldiğimin ertesi gün öğrendim ki dört tanesi kayıpmış ördeklerin. İki tanesi ölü bulunmuş komşunun bahçesinde. Tilki olsa alıp götürürdü deniliyor, köpek olsa da öylece kafasını koparıp bırakmaz şeklinde ev ahalisinden tahmin yürütmeler mevcut. Üzücü bir durum ama elden ne gelir artık. Ördeklerimizin ataları yaban ördeği olduğu için gen eninde sonunda çekiyor. Yaban ördeklerini ne kadar evcil olarak yetiştirirseniz yetiştirin duramıyorlar durdukları yerde. Her fırsatta kanatlanıp uçmayı seviyorlar. Hem de kilometre bazında uzaklaşabiliyorlar. Biz de komşunun aklına uyamadık da kesmeye kıyamadık kanatlarını. Keşke kesseymişiz demek doğru mu acaba? Komşumuz,  kazları da yarı yaban olduğu için uçmasın diye kanatlarını kesmiş. Hepsi sapasağlam duruyor hala. Üstelik yavruları da olmuş. Sevimliden de öteye bir şeymiş meğer kaz yavrusu. Onları gördükçe yaşama sevinci kelimesi aklıma geliyor nedense. İçim birden yumuşayıveriyor. Çok sevimliler hem de çok. Hayatımda ilk defa kaz yavrusu gördüm. İtiraf etmeliyim ördek yavrusundan biraz daha sevimli oluyorlar. Keşke kanatlarını kesseymişiz ördeklerin.
 Bir tarafta hayatı sona ermiş ördeklerimiz bir tarafta komşumuzun üreyen kazları… Burada bana zamanın geçtiğini anlatan şeyler karşı koyamayacağımız ekoloji ve doğanın kendisi.
Şehir hayatındaki tempo saat ve takvimler üzerine kurulu iken burada güneşin doğuşu ve batışı, mevsim geçişleri, doğanın ve eko dengenin ön planda olması üzerine kurulu. Sadece bu duyguyu yaşamak ve gözlemlemek bile burada yaşamımı değerli kılıyor. Elbette uzun süre burada bunları izleyerek yaşayamam ama bundan daha iyi doğallığı hissedebileceğim yerlerin sayısı sınırlı olduğu için kendimi şanslı hissettiğim zamanlar işte bu zamanlar.


16 Ocak 2015 Cuma

Mısır Tarlasının Verdiği Mesaj

  
Yaz Aylarından Kalma Bir Anı

Burada zamanın geçtiğini anlatan tek şey komşum da olan halamın tarlasındaki mısırlar. İlk geldiğim zaman henüz fidan idiler. İlk baktığım anda mısır fidanı olduklarını anlamamıştım. Aslında mısır fidanının nasıl bi şeye benzediğine ilk defa şahitlik ediyordum sanırım.Ya da en son çocukluğumda görmüş de olabilirim.
 Günden güne büyüyüşlerini,hatta mısır verişlerini seyrettim. Hatta  komşu halam cömertlik yapıp bizlere de ikramda bulundu. Mısır koçanlarının mahsulü sona erdikten sonrası da oldu. Halamın diğer bayan komşusu evindeki hayvanları beslemek için onları her gün akşama doğru biçer ve sırtında taşıyarak evine götürürdü. Ben de o saatlerde evin ikinci katına çıkıp köyün yemyeşil manzarasını izler, çayımı yudumlardım. İster istemez de kadının mısır biçisini görürdüm.Gün be gün tarladaki mısırların azalışının tek gözlemcisi olmuştum.
Şu anda tarlada mısır fidanlarından eser yok. Dümdüz topraklara bir umutla gelen ördek ve kazlar var. Onlar için de mısır taneleri kalmış olmalı ki,  bir süredir  orayı boş bırakmıyorlar. Dediğim gibi burada hayat çok durgun .. O kadar ki zamanın ve hayatın yüzünü  saklayacak kadar.. Ama mısır tarlası bana bunu bugün anımsattı. Zaman da hayat da var ve hep ilerlemekte..

15 Ocak 2015 Perşembe

Akıllılar Hapishanesinde Delirmek


Akılsız Başın Cezasını Ayaklar Çeker

Genç kız tüm gün koşturmaktan artık harap olmuştu. Hemen hemen her gün bu tempoda hayatını sürdürüyordu. Bir kaç sene önce yaptığı seçimleri ona bunları yaşatıyordu. Çünkü o seçimi yapmasa idi muhtemelen şu anda bu kadar koşturuyor olmayacaktı. Ama huzurlu ya da mutlu olabilecek miydi bilinmez. Aslında pişman da değildi..Ama gerçekten bitkinlik sınırını da aşmış olmalıydı artık. Akşama doğru evine dönmeden önce arkadaşıyla bir yerlerde kahve molası vermek istedi. Ayakları çok ağrıyordu. Eve döndüğünde ayaklarını ovuyor, gayriihtiyari acısı yüzüne vuruyordu. Gün içinde koştururken yavaşlamaya başlıyor, kendisini ayaklarına sitem ederken buluyordu. İstemeden de olsa arkadaşına da derdini yandı. Arkadaşından ' Geçmiş olsun gibisinden bir ilgi ya da ayakları için iyi gelecek bir öneri beklerken arkadaşı şunu söyledi:
 - Akılsız başın cezasını ayaklar çeker.
 Kız öylece kalakaldı. İlk defa duyduğu bir sözdü bu. Hızlıca bir düşündü anlamını. Doğruydu maalesef. Bir takım işlerini akıllıca düşünerek yapmayı hedefleseydi şu anda ayakları ağrıyor olmayacaktı. Ama arkadaşının bilmediği konu da şu idi. Çevresinde çok akıllı olarak tanınmak, insanların beklentilerinin bu yönde olması onu yormuştu.
' O akıllıdır. O işini bilir. O başarır. Biz ona güveniyoruz. ’ onun için de kurulurdu vakti zamanında. Sanki üzerine akıllı bir etiket yapışıyormuş gibi hissettiğini, akıllılar hapishanesinde delirmekten korktuğunu hatırlıyordu. Akıllı uslu geçirdiği dönemler ona olgunluk katmıştı. Ama sabrederek dağılıp gitmesini beklediği üzüntüler kaybolmamıştı.
 Anlamıştı ki, aklıyla belki sadece kendi hayatını kurtarabilecekti. Bir başka sevdiğininkini değil. Üstelik o sevdikleri farkında olmasalar da sahip oldukları üzüntüler artık onların birer organı olmuştu. O üzüntüler yok olduğu zaman sanki onlar da yok olacakmış gibiydi. Onlar üzüntüleriyle yaşarken, o aklıyla kendisine muhteşem bir hayat kuracaktı. Onları teselli edecek, yaralarını saracaktı. Kiminin gurur kaynağı olacaktı. Ama içten içe anlamıştı ki sevdiği insanlar birbirlerini üzerken, hatta zulmederken onun aklı ile başardıkları herkese mal olacaktı. Lakin bir gün dağılıp yok olmasını umduğu üzüntüler hala orada olacaklardı. Maalesef akıllı olduğu için bunu görmüş ve anlamıştı.

Kendi Kafasını Koparan İnsan Modeli

  Bir gün önüne çıkan farklı bir koşulda normalde davrandığının tam tersi davranmayı tercih etmişti. Hep akıllı davranmaktan bıkmıştı çünkü. Bu sefer  de yapmak zorunda olduğu tercihi değil, kalbinde yapmak istediği şeyi tercih etmişti. Üstelik yaptığı seçimi onu öyle bir savurmuştu ki, artık yaşadığı hayatın akıllı bir tarafı kalmamıştı. .
Hep ruhuna fısıldayan o nazlı çocuğun sesini dinleyiveresi gelmişti işte… Nazlı çocukla yeni tanışmıştı nihayetinde. Acemilik çekip onunla konuşmayı beceremediğinden yaptığı seçim de tepetaklak olmuştu. Sonuçta yeni doğan bir bebeğin ölümü gibi bir duyguyla karşı karşıya kalıvermişti. Çünkü aklı ve ekibi onu rahat bırakmamıştı. Aklı ve nazlı çocuk arasında bocalamak onu o kadar yormuştu ki her ikisini de bırakıp gitmenin tek yol olduğunu düşünmüştü. Kendi kafasını koparmıştı işte. Keşke bir kertenkele olsaydı da kuyruğunu koparsaydı.Yeniden çıkardı hiç olmazsa. Artık daha önce sahip olduğu aklı yanında olmadığı gibi nazlı çocuğu da yoktu hayatında. Yaptığı tercihinde ahlaksızlık ya da kötülük olmadığından onun için devasa bir sorun yoktu. Sadece teselli ve gurur kaynağı olmamıştı. Hayal kırıklığının ta kendisi olmuştu.

 Turkısh Usulü Harakiri

Bilirsiniz işte. Mutlaka vardır bu durumda olan bir tanıdığınız. Sorumluluk daha çok o insanlara verilir. O başarmak zorundadır. Yoksa konu komşuya rezil olmak vardır Allah Muhafaza! Çünkü o diğerlerinden daha akıllı olduğu ve parlak bir gelecek vaat ettiği için yapmak zorundadır. Eğer başaramaz ise cezası ölümdür. İnsanlar diğer akılsızların başarısızlıklarını normal görüp aldırmazken, parlak çocuğa aynı hoşgörü gösterilmez. Muhafızlaaaar... Vurun kellesiniiii !!! Aslında kız doğru olanı yapmış. Cellatların kellesini uçurması zevkini tattırmak istememiş onlara. Turkısh usulü harakiri de bu olsa gerek:)

Elif Diye Diye

Elif ismi sadece bir isim olmaktan öteye geçen kavramlardan bir tanesi değil midir? Tezahür ettiği alanlar sandığımızdan da fazladır. Edebiyatta, felsefede, dinde ve tarihte yerini almıştır. Ben de bu konuda bildiklerimi ve yeni öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak isterim.

13 Ocak 2015 Salı

Antilopların Sorularına Cevap Veren Kelebek

  Ayy Ne Güzel Kelebek 

Benn ne kadar güzell, ne kadar renkli, ne kadar şiriiinnn, ne kadar semmpatik, annesinin elinden tutan küçücük bir kızdım. Bayram günleri büyüklerimin ellerini öper, onlardan aldığım bir liraları (ben yedi yaşında iken bir liraya tam tamına yeşil paralardan kaç tane alınacağını bana kumbaramı veren o beyaz yakalı amca bize söylemedi.) Ben paralarımı o amcaya verdim, o da bana yirmi sene sonra bütün biriktirdiğim 220 tane bir liramı geri verdi. Ne kadar mutlu oldummm anlatamammm.Yirmi yılda Yüzzz dolarım olmuştu. İşte tasarruf küçük yaşlarda başlar. Siz de biriktirin muhakkak bir kumbaranız olsun.
Sonra çok sıkıldım. Dua ettim. Kumbaramdaki liralar kelebek olsun istedim. Dualarım kabul oldu. Ve bir günlük ömrümde dünyayı gezmeye niyetlendim.Yolum Masai Mara' ya düştü. Bankalar vadisinden çıkıp borsa otlaklarına geldiğimde bütün antilopların orada toplandığını, kelebeklerin mutluluk şarkılarıyla giden paraları için ağıt yaktıklarını, Bebek' deki evin bahçesinde bir çiçeğin üzerinde bu ağıtları yakan güzel kelebeklerin.... ev sahibesi: ' Ayy Ne Güzel Kelebek... Dünya bunlarla dolu olsa..'. dedi.
Biz kelebekler var oldukça antiloplar da var olur...
    Eğer sorunuz varsa Su Antilopları size cevap vermek için Yağmur Ormanlarının kıyısında bekliyor olacaklar. Bir sonraki yazıda Yağmur Ormanlarında yaprak yiyip beslenen antilopların İstanbul yolculuğunu anlatacağız.. Buluşma noktaları bütün plazalar, AVM''ler ve Uludağ Kayak Merkezi... Cherry Domates eşliğinde güveçte alabalık (İlk okuyucuya BONUS olarak.) Eğer antilop değilseniz:)  Antiloplar güveç yemezler:)...

Geyikler Göründü

Ruhun Akustiğini piyano tuşlarında ararsanız Mahun Kırmızıgül kırmızı halıda yürür, oscarı da alır. Ses tonu si bemol, oscar da do diyez olur. Beli (belki)..... Ama akustiği aşkta ararsanız o zaman oscarınızı Eros takdim edecektir. Bonus olarak da size verilecek altın bonus kartlarınız olacaktır. Harcama limitiniz sınırsız... Yani kendiniz gibi. Harcanmayııınnnn. 

Ruhuma ASLA

Amaaaaaa... Harbi akustik arıyorsanız sizlere Cağaloğlu Hamamını tavsiye ederim. Terleyerek ruhunuzu arındırabilirsiniz. Asitli sevgilerden başka türlü kurtulamazsınız. Bir doğasever olarak hem yağmur ormanlarını hem de hayvanlarını İstanbul'da düşünmek zorundayım.
Bebek Kahvesi' nde bebekleerrr gibi kahvemi içerken...

21 Nisan 2014 Pazartesi

Oylesıne Sosyallik

  Basit şeylerde zorlanan birisi olmak hem çok gülünç hem de çok acınası bir durum olabiliyormuş meğer. Mesela yeni tanıştığın insanlarla kaynaşmak. Mecburi olunca ne kadar da zormuş meğer. Hele o insanlar sana göre gereğinden fazla konuşuyormuş gibi geliyorsa. Sosyallik bu mudur yani?