25 Ocak 2014 Cumartesi

Umutlarımı Hangi Direğe Bağlamıştım Hatırlamıyorum


 Canlanan Anılarım İlham Verdi


Hayatımda  bir sonraki yeniliği ya da yeni başlangıcı hep hissetmişimdir . Ergenlik yaşı sayılabilecek bir yaşta yaşadığım bazı günler bende kalıcı izler bırakmıştır.
Bir düzine çocukluk hatırasının arasında boğulmanıza gönül razı gelmiyor. Sizler için hemen büyüdüm, ergen oldum ve son zamanlarındayım. İşte o son zamanlarından bir günü anlatmak daha  bir anlamlı görünüyor.
Hayatın toz pembe göründüğü, yine o pembe günlerden biriydi. Vasat bir güne göre çok daha enerjik, çok daha bir şeyler yapmaya hevesli olduğumu  o gün sürdüğüm kokudan hatırlıyorum. Bazen o kokunun burnuma geldiği anlar oluyor ve o günkü gibi hissetmek isterken buluyorum kendimi. O kokunun benim olması için biriktirdiğim harçlıklarımı, şişesini, kapağını açıp koklayışımı nasıl unutabilirim ki?
O günkü ders programını da hatırlıyorum. İngilizce, edebiyat, tarih dersleri. Türkçe derslerini sevmeme rağmen ne hikmetse bütün bayan hocaları ile aram pek iyi değildi. İlk sene dersimize giren kadın dönem ödevi olarak çıkardığım roman özetini okumadan tüm sınıfın önünde fırlatıp atmıştı. Sebebi edebi roman yazarının tanıdık olmaması idi. Haliyle ne kadar büyük bir utanç yaşadığımı hayal etmek zor değil. Sanki müstehcen bir kitap okumuşum ya da özensiz bir ödev sunmuşum gibi davrandı. Halbuki hiçbiri değildi.  Edebiyat ve roman yazarlarının sözlerini, hayatlarını ezbere bilip bizim de nasıl olmamız gerektiği konusunda nutuk atarlar ama kendileri bize nasıl davranmaları gerektiğini öğrenemeden emekli olurlar. Meslekleri kutsal olduğu için saygı duymak gerek! Bu fikirlerim sadece bu özelliğe sahip öğretmenler için geçerlidir.
O zamanlarımdan kalma bir yazımı buldum.Gün bugünmüş ve paylaşılması gerek. İşte o yazım:

 Yazmışım İşte Bir Şeyler

  ‘Umut etmek… Ama hangi tarafa? Yaşama  doğru mu yoksa ölüme doğru mu? O kadar birbirine ters  ki. Yan yana duran iki zıt nokta . Biri sağa diğeri sola doğru birbirlerinden uzaklaşırken ne denli farklı oldukları iyice belli olan iki zıt düşman kardeş…Bazılarımızın umutları da iki noktanın yavaş yavaş uzaklaştığı iki yeri kapsamakta. Ne yaşama  ne de ölüme doğru henüz çekilmemiş umutları… 
     Okuduğum kitap bende aşka dair yeni bir hain umut doğurdu. Yaşama  doğru gibi gözükse de aslında beni ölüme sürükleyen bir umut…Yeter ki hikâye ilginç olsun,deli gibi aşk koksun ve her insan yaşayamadığı o duyguları yaşamış gibi olsun.Ya  da yaşayabileceğini umut etsin. Buram buram hainlik kokan bir umut.. Kime hesap sorabilirsin ki?
Umut etmenin insanı yaşama ya da ölüme götürdüğünü anladıktan sonra benimki ne alemde diye bir yokladım. Sorun şu ki umutlarımı hangi direğe bağladığımı hatırlayamıyorum.’  
İşte bu kadar. Kısa ve öz sanki. Bu yazıyla anlatılmak istenen ,bir takım şeylere umut beslemeden önce umut edeceğimiz durumu irdelemekle ilgili diye özetleyebilirim. Yazının başında da dediğim gibi bu yazıyı yazdım ,yıllar geçti ve unutmadım. Çünkü siz bir şeye umut beslemeye, ona inanmaya başladığınız ve onu yüreğinizde hissettiğiniz zaman yavaş yavaş onlara çekildiğinizi hissedersiniz. Ama hangi tarafa olduğunu bilmezsiniz. Ancak irdeleyerek bulabilirsiniz. Ben artık bu duruma alıştığım için farkında olmadan yapar hale geldim diyebilirim. Umut ettiğim şeylere karşılık başıma gelen yaşanmışlıklardan sonra, yeni bir umut doğurmam gerektiğini hissederim. İçinde umudu, inancı barındıran her şey olabilir. Zaman zaman o direğin hangisi olduğunu hala karıştırsam da, artık daha başarılıyım diyebilirim. Kelimeye değil anlamına odaklanırsanız aslında ne kadar değerli bir kavram olduğunu anlayacaksınız.